Pazartesi, Ocak 30, 2006

kente mektup-1



ben bir kere koşmuştum yağmurda, sırılsıklam, upuzun, nefes nefese, deniz kenarından taşıdığım kumlarla sokaklarda deli gibi, kocaman gülerek bir dostumla...bakkal amcaların "tek delikanlı sizsiniz" diyebildiği bir sahil kasabasında...

Sahil kasabaları tanrı katında bu amaçla yaratılmış olmalı.

Şehre yağmur yağıyor. Bir apartmanın 12. katındayım.İçim sıkılıyor.. Bu kentte insanlar yağmur altında aceleden koşuyor...Belki de koşanlar var sırf koşmak için şehrin bir yerlerinde hala, hatta yürüyen, hatta sadece duran, durup yüzünü gökyüzüne gözlerini içine çeviren...
Ama yabancısıyım ben daha bu kentin o yüzden daha tanışamadım onlarla...
İçime yabancılaşamayanlardanım ben ama bu yüzden acı çekenlerden bu arada...

İşte tam acı çekiyordum o an ,tanıdık bir şeyler arıyordum yağmurda falan, güneş doğdu şaka gibi bir an...damlalar kutsadı kenti bir kez daha...dedim, "Ulan İstanbul, yine yaptın yapacağını..."

Araya mesafe koyulamayan, terk edilemeyen sevgili gibi bu kent. Karakterini insancıklarına da bulaştıran...Seni sömüren, delirten ama bir anlık bakışıyla koşa koşa geri getirten...Hayat ilk defa kendine bu kadar benzetmiş bir kenti...

İstanbul, hayatın gayrı meşru çocuğu gibi...


2 Ekim 2005...